haki yeşil gömlek

sokak lambasının parkelere vurduğu, işin gücün bittiği ve paydos edilen akşamüstü saatlerinde bir ses yükseldi içlerinden.
“unutmayın, yarın babamın doğum günü!” 
“evet, yarın 15 Nisan. “

tahmin edilmesi çok zor olmayan, hem daha fazlasını vermek istediği hem de daha fazlasını istediğinin farkına varmaya gücü olmadığı bir seçim yapmıştı. gömlek giymeyi çok seven babasına, hiç haki yeşil rengi bulunmayan bir gömlek alacaktı. çok üzerinde durmadan, hemen hemen ilk seçeneklerden birini. hem içi buruk olacaktı bunu yaparken hem de gerek duymayacaktı. içinde patlamaya hazır bulunan ama asla aktive olamamış bir yanardağ ile yaşamayı öğrenmiş, kendine serzenişlerde bulunup duruyordu. tüm bunları düşündüğünü anlayan Korsan ile bir süre bakıştılar ve Korsan pati yalama işini bitirdikten sonra şöyle dedi: “başaramadığın o taştan pişmanlıkların elinde büyür, sonu belirsiz bir karanlığa düşersin. nerede olduğun kim olduğun anlamsızlaşır, sence gerek var mı geçmişini dürtmeye?”

bir insanla konuşarak anlaşamadığın halde bir kediyle sadece bakışarak, hem de tek gözüyle bakışarak bu kadar iyi anlaşabilmek ne kadar garip bir duygu dedi kendi kendine. zaman zaman düşündüğü şeylerden.


15 Nisan olmuş, haki yeşil gömlek çok da çaba sarf edilmeyen bir hediye paketi alınarak paketlenmiş, görev yerine ulaştırılmak üzere hazırda heyecanla bekliyordu. bu hediyeye eşlik edecek formaliteden bir pasta olmalı, her ne kırgınlık, küslük olursa olsun herkes o pastanın etrafında toplanmalıydı.

ama öyle olmadı. 
o pasta tek başına, haki yeşil gömlek tek başına, o tek başına, baba tek başına… olan biten her şey bunlardan ibaretti. Kimse yalandan da olsa o kutlamaya katılmak, 15 Nisan’ı, doğumu kutlamak istemedi. hayata getirildiğin kişinin doğumuna katılmamak, çok haklı sebeplerin yanı sıra fazlaca acımasız geliyordu.
kinliydi, üzücü ve yıpratıcıydı. hayatta yalnızlaşmak, kendinden sonra var ettiklerine yabancılaşmak başa gelebilecek en büyük hayal kırıklıklarından biri olmalıydı. 

hem “iyi ki doğdun!” dedi, hem de “her şeyin sebebi sensin!”; içinden.
hem “seni özlüyorum!” hem de “gitmelisin!”
hem “sensiz asla olmaz!” hem de “olmasaydım keşke hayatta, geri dönebilseydim başlangıçlara.”
peki Korsan mı haklıydı? gerek var mıydı acı veren geçmişi dürtmeye? en baştan çıkılamaz mıydı yola?   
çıkılabilir miydi? o halde neden çıkamıyordu yeni yol ayrımlarına? ama mutlu olmak için hayatını yalanlar üzerine doğrulamak hiç insanca değildi. bunu yapmalı mıydı insan kendine, varlığına?


tüm bunların ardından ise tek bir cevap geldi, içten ve tertemiz:
“bana en güzel doğum günümü yaşattın.


Yorumlar